
İradə İbrahimova-Bu aralar ...
Ayrılığı danıram.
Göz yaşlarım da hədər
Axıb gedər sonsuzluğa..
Kilitlenib anılar
Gülümsəyir sonbahar
Dəyərsizmi arzular
Unutmaq asanmıdır?!
Sənsizəm bu aralar..
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Şehre simsiyah bir kar yağar
Yollar kalbimle örtülür
Parmaklarımın arasından
Gecenin geldiğini görürüm
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Çocuklar sinemaya gider
Yüzümü bir çiçeğe gömüp
Ağlamak gibi isterim
Derinden bir tren geçer
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Alıp başımı gitmek isterim
Bir akşam bir kente girerim
Kayısı ağaçları arasından
Gidip denize bakarım
Bir tiyatro seyrederim
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Uzaktan bir bulut geçer
Karanlık bir çocukluk bulutu
Gerçeküstücü bir ressam
Dünyayı değiştirmeye başlar
Kuş sesleri, haykırışlar
Denizin ve kırların
Rengi birbirine karışır
Sana bir şiir getiririm
Sözler rüyamdan fışkırır
Dünya bölümlere ayrılır
Birinde bir pazar sabahı
Birinde bir gökyüzü
Birinde sararmış yapraklar
Birinde bir adam
Her şeye yeniden başlar
(1972)
Baktığım bütün güzellikleri gördüm diyemem, keza görüp bakmadığım da çok olmuştur. Etrafımda duran çiçeklere karşı kör olup, uzaklarda bir deniz manzarasına vurulduğum anlar aklıma gelince, gözlerimin nasıl bir oyuna daldığını anlıyorum.
Duyup hiç dinlemediklerim var ama dinlediklerimi hep duymuşumdur. Bazen, sadece kısa diye es geçtiğim melodilerin, büyüyüp senfoniye dönüştüklerine şahit oldum. O zaman öğrenmiştim her notanın bir anlamı olduğunu ve aslında kıyıya vuran dalga sesinin, bir nota olduğunu.
Denizin derinliklerinde değil ama bu kara parçasının üstünde çok vurgun yedim. Bendenim kaskatı kesildi, nefesim durdu, ruhum dondu. Ölümün soğuğundan bile ayaz gecelerde, gözyaşlarım buz kesti. O zaman anladım ki vurgun, çok karanlık kelimeymiş.
Hayat durağan bir seyir izlemiyor elbette! Şen kahkahaların ovalara yayıldığı dost sohbetlerinde, masa başında ülkeyi kurtardığım da olmuştur; aşkı izlediğim de ama hiçbiri, evden gizlice kaçıp, sevgilimle güneşin doğuşunu seyrettiğim o gençlik günlerinin tadını vermemiştir.
Çok yüreksiz insan tanıdım, kötüye ise aşinayım. Ademoğlu, çıkarları için ne kadar vicdansız olur bilirim. Herkesin girmeye korktuğu sokaklarda, gece yarılarında tek başına yürürken anladım ki, cesaretten gelmiyor kabadayılık. Belindeki silahtan daha büyük mermiler sıkabilir adam olana, güçlü bir kalp!
Yalnızlıkla uzun yıllardır tanışırız. O beni, ben onu sevsek de; uzun süre birlikte olmaktan sıkıldık. O, kendini atacak başka bir kapı arıyor şimdilerde. Her kim olsa, benden iyi olacağını düşünüyor. Oysa ben o yolu daha önce geçtim. Sonra gittiği yerde insan, geldiğini mumla arıyor. Hayat bu, bazen sıkılmak bile hepimiz için lüks kalıyor.
Yolumu aydınlatacak ışık bulamadığımda, el yordamıyla yürümeyi öğrendim. Ancak ömür dediğin hatalarla örülüyor, güneşin tepemde durduğu anlarda ayağımın taşa takılmışlığı da çoktur. Bile bile çarptığım bütün duvarlardan yara aldım. Sonra yaralarımı ağlamadan sardım.
Yapılacak daha çok yanlış var ama ondan daha fazla doğru birikti gönlümde. Hepsine tek tek zaman ayırmam lazım. Daha bir sürü kalp yarası alacağım, aşkı bin kere daha tadıp doyamayacağım. Ancak vakit yetmiyor. Yapacaklarıma, yapamadıklarıma ve yaptıklarıma zaman yok! Veya benim canım, suçu şu gariban takvim yapraklarına atmak istiyor….
Candan Ünal