24 Eki 2010

Can Dündar ...Acı Hekayə və ya "Bizi Unutma Oğlum" :(


Oxuyarkən,çox təsirləndiyim..Hətta bir anlıq belə göz dolmasını yaşadığım bu yuazını Sizlərə də təqdim edirəm ...!


******


Bir babanın günlüğü var elimde…

Oğlunun doğduğu gün tutmaya başlamış.

Ve o günden itibaren, tek bir gün bile aksatmadan defterine oğlunun büyüme serüvenini yazmış.

Aynı yollardan geçmiş babalar için okudukça duygulandıran satırlar… Bir kısmını paylaşmak istiyorum.

* * *

İlk gün:

Sevgili Yavrum,

Bugün Cumartesi, 12.30’da doğdun. 9 ay annen senin için üzüldü, ben her ikiniz için titredim. Melek annen 10 saat doktor karşısında, yanındaki odada pür heyecan bekleyen babanı çıldırtan, ağlatan sancılarla seni dünyaya getirdi. Sen hayatın dikenli yollarının bir yolcusu olmadan evvel biz ikimiz de ölürsek sakın bizleri unutma!

3. gün:

Baban hayatında çok alkışlar, şerefler, muvaffakiyetler gördü. Fakat bunların hiçbiri bana senin henüz hiçbir şey söylemeyen küçük ağzına, yarı kapalı gözlerine, yumuk ellerine bakarken hissettiğim zevk ve saadeti vermedi.

6. gün:

Dün gece bizi hemen hiç uyutmadın; sabaha kadar ağladın. Evvelce çocuk sesi işitince sinirlenen baban, şimdi eski itiyadını kaybetti. Ağladığın için merak ediyorum, fakat hiç sinirlenmiyorum.

32. gün:

Bugün 2. aya bastın. Şehirden fotoğrafçı getirtip 2 fotoğrafını aldırdık. Boş zamanlarında bu resimlere bakacak, bu defteri okuyacak ve seni bu vakte kadar çok seven annen, baban artık başka bir dünyanın misafirleri olmuşlarsa, onlar için gözyaşı dökecek ve ümit ederim ki aynı zamanda onlara benzemeye çalışacaksın.

43. gün:

"A", "o" gibi sesler çıkarmaya başladın. Afiyetle büyü yavrum. Senin ağzından çıkacak ilk sözleri sabırsızlıkla bekleyen annenin ve babanın en büyük emeli budur.

100. gün:

100 gün yavrum... Kâinatın ömründe hiç ehemmiyeti olmayan bu 100 takvim günü, senin ve bizim için ne kadar kıymetli. Ben ki artık hayatın basamaklarını inmek üzereyim, ömrümde günlerin değil, saatlerin bile kıymeti vardır. Buna rağmen, seni çabuk büyümüş görmek için bunların bütün süratleriyle geçmelerini istiyorum. İnşallah bir gün saçlarımız ağarmış olsa da seni istediğimiz gibi göreceğiz.

* * *

Defter, böyle güzelim satırlarla sürüp gidiyor. Gün atlamadan… taa ki 603. güne kadar…

O gün deftere şu not düşülmüş:

“Gece bizde misafir olan Bekir Sami Bey'le birlikte bu sabah şehre indik. Ayrılırken tanımadığım bir adam ‘Buyurunuz’ dedi. Bunlar polis hafiyeleriydi. Hep birlikte otomobile bindik. Dün gazeteler bir cinayet teşebbüsünden bahsetmişlerdi. Bunun için Bekir Sami Bey'i tevkif etmiş olabilirler. Fakat ben ne için? O dakikada seni ve anneni bu akşam görmemek, uyuyacağın dakikaya kadar ‘Baba... baba’ diye beni arayıp bulamayacağını ve yarın, öbür gün bunun yine tekerrür edebileceğini düşünmek beni titretti. Niçin gidiyordum?"

* * *

Cavit Bey, bu satırları 20 Haziran 1926 günü, polis tarafından götürüldüğü Unkapanı Karakolu’nda yazdı.

“Gazi’ye suikast” davasıyla ilgili olarak gözaltındaydı.

İstiklal Mahkemesi’nde 2 ay içinde yargılanıp asıldı.

Son sözü, “Oğlumla eşimin gözlerinden öperim” oldu.

Kendisi 52 yaşındaydı; oğlu Şiar 2…

“Şiar’ın Defteri” (İletişim Yayınları, 1995) Şiar Yalçın’ın önsözüyle, yazıldıktan 70 yıl sonra yayımlandı.

Ve babasını, ömrünün sadece 2 yılında görebilen, ama onu hiç unutmayan Şiar Yalçın, geçen hafta 86 yaşında veda etti hayata…

Saygıyla uğurladık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

RƏYLƏRİNİZ DİGƏR OXUYUCALARA DA KÖMƏK OLA BİLƏR! ODUR Kİ, RƏY YAZMAĞI UNUTMAYIN! :)